-
1 ершиться
-
2 топорщиться
diken diken olmak* * *diken diken olmak; kabarmakёж топо́рщится — kirpinin dikenleri ayağa kalkar / dikilir
-
3 Berg
Berg <-(e) s, -e> [bɛrk] m1) dağ; ( Hügel) yokuş;über den \Berg sein ( fig) paçayı kurtarmak;der \Berg kreißt und gebiert eine Maus ( prov) dağ doğura doğura bir fare doğurmuş;wenn der \Berg nicht zum Propheten kommen will, muss der Prophet zum Berge gehen ( prov) dağ yürümezse, abdal yürür2) ( fig) yığın -
4 bristle
n. sert kıl, domuz kılı, kıl————————v. diken diken olmak (saç); dolu olmak* * *1. sert kıl 2. tüylerini kabart (v.) 3. tüy (n.)* * *['brisl](a short, stiff hair on an animal or brush: The dog's bristles rose when it was angry.) sert kıl- bristly -
5 гусиный
kaz °••гуси́ное перо́ — tüy kalem
гуси́ный шаг — kaz adımı
покры́ться гуси́ной ко́жей — tüyleri diken diken olmak, tüy dipleri pürtük pürtük kabarmak
-
6 мурашки
мн., в соч.покры́ться мура́шками — ( üşümekten) tüyleri diken diken olmak
-
7 Gänsehaut
-
8 bristle
kisa, sert saç, kil,(tüy, kil, saç, vb.) diken diken olmak -
9 tingle
ürpermek, diken diken olmak -
10 be on tenterhooks
diken üstünde olmak, sabırsızlıkla ve endişe ile beklemek, gergin olmak* * *(to be uncertain and anxious about what is going to happen: He was on tenterhooks about the result of the exam.) endişeli bir bekleyiş içinde olmak, diken üstünde oturmak -
11 be on thorns
diken üstünde olmak, tedirgin olmak -
12 be on thorns
diken üstünde olmak, tedirgin olmak -
13 be like a cat on hot bricks
diken üstünde olmak -
14 sit on pins and needles
diken üstünde olmak, dokuz doğurmak -
15 sit on thorns
diken üstünde oturmak, tedirgin olmak -
16 be like a cat on hot bricks
diken üstünde olmak -
17 sit on pins and needles
diken üstünde olmak, dokuz doğurmak -
18 sit on thorns
diken üstünde oturmak, tedirgin olmak -
19 Haar
Haar <-(e) s, -e> [ha:ɐ] nt1) (Kopf\Haar) saç; (Körper\Haar, Tier\Haar) tüy, kıl;blondes/schwarzes \Haar haben saçları sarı/siyah olmak;kein gutes \Haar an jdm lassen ( fam) birinin arkasından söylemediğini bırakmamak;deswegen lasse ich mir keine grauen \Haare wachsen ( fam) bunun için saç sakal ağartmam;jdm kein \Haar krümmen ( fam) birinin kılına [o tüyüne] dokunmamak;immer ein \Haar in der Suppe finden ( fam) her şeyde bir kusur bulmak2) ( fig);(um) kein \Haar ( fam) hiç;er hat sich (um) kein \Haar geändert hiç değişmemiş; -
20 Rücken
Rücken <-s, -> ['rʏkən] m1) sırt arka; anat sırt;\Rücken an \Rücken sırt sırta;jdm den \Rücken zukehren/zuwenden birine sırt çevirmek;auf dem \Rücken liegen sırtüstü [o arkaüstü] yatmak;mir lief es eiskalt über den \Rücken ( fam) tüylerim diken diken oldu;jdm den \Rücken stärken birine arka olmak, birine moral vermek;jdm den \Rücken freihalten birine arka çıkmak;jdm in den \Rücken fallen birini arkadan vurmak;hinter jds \Rücken birinin arkasından2) (Buch\Rücken) sırt; (Hand\Rücken) ters3) (Tier\Rücken) sırt
См. также в других словарях:
diken diken olmak — dik duruma gelmek, dikleşmek Kâhyamın, pos bıyıkları kirpi sırtı gibi diken diken oldu. R. H. Karay … Çağatay Osmanlı Sözlük
gözüne diken olmak — gözüne batmak Hasene yi odadan kovdunuz da şimdi gözünüze ben mi diken oldum? H. R. Gürpınar … Çağatay Osmanlı Sözlük
tüyleri diken diken olmak (veya etmek) — 1) üşümekten veya korkmaktan vücuttaki kılların dipleri kabarıp kıllar dikilmek Büyük hanım, daha fazla korkuyor, tüyleri diken diken oluyordu. R. N. Güntekin 2) mec. korkmak, tiksinmek Ne vahşi, ne korkunç; insanın tüylerini diken diken eden bir … Çağatay Osmanlı Sözlük
göze diken olmak — göze batmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
diken diken — sf. 1) Dikeni bol 2) Dik duruma gelmiş, dikleşmiş Savcı, bıyıkları, saçları diken diken, dinliyordu. A. Gündüz Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller diken diken olmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
diken üstünde oturmak (veya olmak) — bir yerde tedirginlik duymak O bir yıl içinde diken üstünde otururum o evde; düş kuramam, şiir yazamam. M. C. Anday Konuşmaya başladık. Yine kavga ederiz diye diken üstündeyim. R. Erduran … Çağatay Osmanlı Sözlük
göz — is., anat. 1) Görme organı 2) Bazı deyimlerde, görme ve bakma Gözden geçirmek. Gözden kaybolmak. Göz önünde. Gözü keskin. 3) Bakış, görüş Bu sefer alacaklı gözüyle baktım. 4) Suyun topraktan kaynadığı yer, kaynak Asıl felaket bu pınara sırt… … Çağatay Osmanlı Sözlük
bir — is. 1) Sayıların ilki 2) Bu sayıyı gösteren 1, I rakamlarının adı 3) sf. Bu sayı kadar olan Bir kalem. 4) sf. Herhangi bir varlığı belirsiz olarak gösteren (sayı) Bir adam sizi arıyor. 5) sf. Tek Allah birdir. 6) sf. Beraber Hep biriz, ayrılmayız … Çağatay Osmanlı Sözlük
dikenleşmek — nsz Diken durumu almak, diken gibi olmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
batmak — nsz, ar 1) Bir sıvının üstündeyken içine gömülmek Sonra hani bir gemimiz batmıştı. S. F. Abasıyanık 2) Dünyanın dönüşü dolayısıyla güneş, ay ve yıldız ufkun altına inmek Güneş renksiz bulutlar altında batıyordu. Ö. Seyfettin 3) İflas etmek 4)… … Çağatay Osmanlı Sözlük
dut — is., bit. b., Far. tūt 1) Dutgillerden, kuzey yarım kürenin genellikle ılıman bölgelerinde yetişen, yapraklarıyla ipek böceği beslenen ağaç (Morus) 2) Bu ağacın, ak, kara, pembe renkte ekşi veya tatlı, sulu meyvesi Birleşik Sözler dut kurusu dut… … Çağatay Osmanlı Sözlük